11 Kasım 2011 Cuma

Adidas - Star Wars

Reçetesi içinde sanat eseri...
"When you need to be strong enough to pull the ears off a Gundark, or cunning enough to outwit the Imperial Army, the adidas Forum Mid Military steps you into a Han Solo-inspired style that has a sturdy pivot point outsole and ankle strap."





10 Kasım 2011 Perşembe

Dişi kuşlar..

Evet, Berlin'den döndük..geniş geniş yazarım ama önce biraz konudan uzaklaşalım..
Uzun zamandır gördüğüm en güzel fotoğrafı paylaşıveriyim ayağımın tozuyla..Alain Delon ve onu rahat bırakmayan bence dişi kuşlar..
Bu blog'un hastasıyım..fotoğraf da burdan..http://theswingingsixties.tumblr.com/

6 Kasım 2011 Pazar

Berlin - 1. gün

Bu sefer yerinden yazıyorum. Tatil sabah 7'de hortlayınca otel odasında pek de yapacak bir şey kalmıyor.
Dün ilk gündü Berlin'de..Burada ring sistemi şeklinde bir metro ağı kurulmuş, ilk anda hemen çözemeseniz de daha sonra nereden nereye gideceğinizi çok kolay anlayabiliyorsunuz. Şehrin çevresinde büyük bir tur atıyor aslında..U Bahn, S Bahn, takılıp gidiyorsunuz. Sonra taksiler var beyaz mercedesler, bize taksicinin kısa dediği mesafeye 11 euro verdik, çok da uygun gelmedi..ama yürümekten ayaklar alarm vermeye başlarsa ve metro durağını bir türlü etrafta göremiyorsanız, tercih edilebilir. Ayrıca hayatımda ilk kez bayan bir taksicinin arabasına bindim, kendisi Türk'tü, zaten buradaki taksicilerin %80'i Türk'müş. İnsan kendini gayet rahat hissediyor bayan bir taksicinin arabasında.
Neyse efendim biz yine alışkanlığımızı bozmadık ve ilk gün plansız programsız otelden çıktık ve nereye gittiğimizi bilmeden yaklaşık 2 saat kadar yürüdük. Berlin'in ortasında orman (aslında kocaman bir bahçe) var..evet, şehrin tam içinde..öyle hissettim ki cennet böyle bir yer olmalı..Tiergarten..Ortalığı yapraklar basmış, hiçbir yerden de toplamamışlar, her renk her çeşit..Yaprakları havalara attım, ağaçlarda sallandım ve birkez daha doğal olana hayran kaldım..
Methini duyduğumuz Türk mahallesi Kreuzberg'e gittik. Bu arada burda yaşayan Türkler büyük iş çıkarmışlar..Daha gelmeden herkesten Kreuzberg'i duyduk..Şehrin genç tayfası burada takılıyor, tasarım elbise satan dükkanları, sokaklarda cafeleri ile bir nevi Galata, Asmalımescit havası var, ama bir taraftan da Türk mahallesi falan, karışmış ortam..Tasarım dükkanlarında fiyatlar yüksek ama enfes şeyler var..Bir cafede kahve yudumlayıp, sessiz sessiz oturmalı biraz...
Bahsettiğim yerler aslında Oranienstrasse..Kreuzberg kocaman yer yoksa..
 -miş'li geçmiş zaman binası var mesela..ne mi o, aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz binanın üzerine miş'li geçmiş zamanın tüm hallerini çekip yazmışlar..süper fikir bence..binalardan ne geçmiş zamanlar gelip geçiyordur kimbilir..aslında bu tüm binalar için yapılabilir bence, mesaj içerikli apatmanlar:)
Sonra Kreuzberg'in döneri meşhurmuş ama fırsat olmadı yiyemedik henüz.
Uçaktan indiğiniz andan itibaren farkettiğiniz grafiti bolluğuna Kreuzberg'de de güzel örnekleriyle rastlıyorsunuz. Aşağıdaki de bir binanın tüm gövdesini kaplayan cinsten.
Gelmeden duyduğumuz şeylerden biri de kilo kıyafet satılan bir marketin olduğuydu...insan istemeye görsün, koca şehirde marketi bulduk. ama hayalkırıklığı oldu benim için, ikinci el marketiydi ve üstüne bir de kilo ile satılınca pek alacak şey bulamadım..ama Berlin'li alternatif gençler gayet güzel yapıyorlardı alışverişlerini..merak edenler için adı Kleidermarkt..Kleidermarkt uğruna gittiğimiz Bergmanstrasse'de Alman birasının tadına bakıp, güzel bir İtalyan restoranında makarnaları mideye indirdik..Akşama büyük planımız vardı...BERGHAIN.. ve girdiğimiz barda barmen çocuğa nasıl gideriz falan diyince, bu gece gitmek istiyorsanız kapıda 3-4 saat beklersiniz ama sabaha karşı 4-5 gibi giderseniz rahat rahat girersiniz cevabını aldık...??? saat 4-5 gibi club'a gidilebilen ve geceye hatta sabah başlanabilen bir şehir Berlin..gözümüz yemedi açıkçası ve merakımızı bu geceye sakladık. Göreceğiz bakalım Avrupa'nın en büyük club'ı nasıl bir yermiş..heyecanlar dorukta..
Ve ne zamandır istediğim sokaklardaki küçük foto otomatlarında şişmanla birbirinden güzel:) pozlarımızı da verip otelin yolunu tuttuk...
Ve bu sabah da ikinci sabah, bugün için biraz çalışacağım nerde ne var diye... sınav sonucunu size de yazarım..
Unuttum, bu arada bugün Kurban Bayramı...3. fotoda günün şerefine..

-miş'li geçmiş zaman


İyi Bayramlar



Ülkü Ocağı ve iyi club'lerden biri Molotow Cocktail

3 Kasım 2011 Perşembe

Kartal Tavuk Hikayesi


Kartal yumurtasını tavuğun altına kuluçkaya koymuş. Minik kartalın ebeveynleri tavuklar olmuş, tavuklarla yaşamış ve tavuk mezarlığına gömülmüş.
Kendisi bile bilmemiş kartal olduğunu...tavuk ölmüş. (tavuk olarak ölmüş babında..)

26 Ekim 2011 Çarşamba

...

bu millet, Millet olamamış..bunu 31 yaşımda farkettim, maalesef..ömrüm yetmez görmeye de olduğu günleri..
zengini fakirini beğenmez, doğulu batılısını, batılı doğulusunu, yok kürtsün, yok sen cahilsin, yok sen polissin, yok sen fazla havaisin, yok sen sosyetesin..sen nesin? soyun sopun nerden, nerde çalışır, kimlerle takılırsın? nasıl modern, ne kadar köylüsün? kaç arkadaşın var sosyal ağlarda, ağlarken elini tutacak kaç kişi buluyorsun?
ne kadar zavallı, ne kadar ukalasın?
bu ülkeyi bu kadar sevip sahipleniyorsun da, onun uğruna kendi menfaatin olmadan taşı taş üstüne koydun mu?
insanlık merhamettir..tek bir duygu yeter, merhamet..özünde olmalı, yoksa da yok..geçmiş olsun..

1 Ekim 2011 Cumartesi

ahhh hayat..ne de geçicisin


"Bir zamanlar Anadolu'da dersin, ücra bi yerde görev yaparken, işte böyle bi gece yaşamıştık dersin..."
böyle de bir şey olmuştularla geçmiyor mu zaten hayat..ahhh hayat..
Oscar aday adayı oldu..hadi inşallah..

30 Eylül 2011 Cuma

deneme deneme, Houston ses ver

telefondan yazdığım ilk post! Yıl 2011:)

Bir Zamanlar Anadolu'da


Etkilendik. Yine birbirimize bakıp gülümsedik. Böyle olunca anlıyoruz çok sevdiğimizi, bakışıp, gülümsüyoruz.

Nuri Bilge Ceylan'la Fındıklı'daki Elifli pastanesinde karşılaşmıştım, o zaman yeni gelmiştim İstanbul'a, ilk işim, ilk masamdı. Tam karşımda bu fotoğrafına bakıyordum hergün. O denli hayranıydım ama yanına gidip bir "merhaba" diyemedim. Garip bir tutukluk geliyor ya böyle zamanlarda..Öyle oldu, pişmanım.

İlk hafta izledik filmi, yarısı boş bir salonda Cumartesi akşamı İstanbul'un göbeğinde.
Öğrenmiş oldum ki, hala sinemalarda film arası diye birşey var. Düşünün ne zamandır gitmiyorum, gidecek film bulamıyorum.
Bir Zamanlar Anadolu'da..bana tanıdık bir film..Bildiğim dağlar, yaylalar, insanlar, hastaneler..Türkiye'yi Kadıköy, Ümraniye, Etiler'den ibaret sananlarla geçiyor vaktim..ama bir de aynanın gerçek yüzü var..Sosyal paylaşımlardan daha fazlası yaşanıyor bir yerlerde..Rüzgar daha bir sert esiyor, dudakları çatlatıyor..

Filmin herşeyini sevdim..karelerini, hikayesini, oyunculukları, kurgusunu, rengini...ama birşey var, biri var ki..Muhtar rolündeki Ercan Kesal. Uzun uzun oynamış, döktürmüş. Onu izledikten sonra da birbirimize baktık ve gülümsedik..Sanki rol kesmiyor, gerçek..yani gerçekten var öyle biri..O kadar sahici ki..hatırlıyorum dedim ben bu adamı, araştırdım ve takdir basamaklarımı koşarak gözden uzaklaşıverdi..
Kendisi oyuncu, senarist, doktor, hastane kurucusu, eş, baba, radyo programcısı, sivil toplum gönüllüsü ve hala öğrenci..Nasıl? 20 parmakta 20 marifet..

Filmi izleyin, izlettirin, tavsiye edin, gerçek Türk sineması için, insan ruhu için birşeyler yapın..yapalım.
sevgiler.

sesime gel


24 Eylül 2011 Cumartesi

Vicdan

Yazdımıydım birden fazla post yazıyorum ya da hiç..Öyle olunca da ilk yazdığım arada kaynıyormuş gibi geliyor..Vicdanım el vermiyor..Deli miyim ne..hep bir vicdan fazlalığı vardı bende, atamadım gitti:)

Hala Türkiye'de yok mu bu güzellikler?

Ne zamandır bilgisayarda saklıyordum resimleri, buyrun bakalım..
İnternet üzerinden almak dışında yapılacak birşey yok sanırsam hala..ama müjde verecek olana da kapımız açık..
Karşınızda "Gazelle Indoor Leather"..





Asla şüphe duymamak..

Hikaye olağanüstü ve üstüne bir de gerçekse..boğazınızda yumrularla filmi bitirmeniz kaçınılmaz oluyor..
Ne yapsa iyi yaparcılardan Sam Rockwell yine iş başında.
Zor bulunur böyle şans, böyle şansızlık..neyse siz bir izleyin de üzerine konuşalım..
En nefret ettiğim cins olan "film sonu söyleyicilerden" olmıyım gece gece..

18 Eylül 2011 Pazar

Nokta

Fotoğraf üzerine çok rahat makale yazılabilir ama ben bir şarkı armağan ediyorum kendisine ve çemberin noktalarına..


Züper!

 Kişiye özel objelere, jest ve mimiklere olan merakımız her geçen gün kartopu etkisiyle çoğalırken, tasarımcılar yumuşak karnımıza çalışıp duruyorlar...  
Yaradılanı severim yaradandan ötürü diyerek, Juri Zaech adlı abimize tebriklerimizi sunuyoruz.

işte bunlar da cicileri..isme özel bisiklet..


25 Ağustos 2011 Perşembe

görüşürüz sevgilim...


Sokağın başında ya da sonunda nerde durulduğuna bağlı..Biri 85 diğeri 95 ve ortak geçen 65 yılları olan komşularımız kendileri..
PTT Emeklileri.. biri İstanbul beyefendisi, diğeri çıtı pıtı gerçek bir hanımefendi..70 yıl önce işyerinde tanışıyorlar ve çok yakışıklı olan beyefendiyi hanımefendi gözüne kestiriyor..”bende ne buldu hala bilmiyorum ..” diyor. Yıllar geçtikçe çocuğu gibi olmuş kocası..”Evladım” diye bahsediyor gözü yaşlı..” Nasıl oldu anlamadım, ben içeri uzanmaya gidiyorum, bacaklarım üşüyor” dedi diyor..
Pencerelerinin önünde onlara arkadaşlık eden iki kumru ile tüm gün birlikte oturur, sessiz sedasız, sokağa bakarlardı..Biz yeni yetmelere her geçişimizde yüzlerinde gülümseme ile el sallarlardı..
Birlikte huzurevinde yaşamakmış hayalleri.. nasip olmamış..şimdi pencerenin önünde pamuk gibi bir hanım arıyor gözlerim..kaç gündür o da ortalıkta yok..
Asla ayrılmayacak ruhlardan onlar..ölüm de neymiş! Akılları hep birbirlerinde, yanyana oturuyorlar..hala..Zaman herşeyin karşısında duran çelikten bir kapıysa, o kapının arkası da var..ölüye ne der çelik kapı..süzülerek geçer..
O kapının arkasında hayat..kimbilir..


14 Ağustos 2011 Pazar

2


Sımsıkı sarılıyorum sana..mutluluktan mest gözlerle sana bakıyorum hergün..hergün..

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Pause

Şişman müjdeyi verdi..İngiltere ligi başlamış..bu da demek oluyor ki, artık kendi kendime daha fazla takılmam gereken zaman dilimlerinde artış bekleniyor..
tatilsiz bir yaz geçiyor..planlar iptal oldu, iş değişikliğinden ötürü..gezi programları izleyip, ahlanıp vahlanıyoruz..şu denize bak ne de yeşil di mi diye birbirimize soruyoruz:) acınacak haldeyiz..
Bu arada 2020'de olimpiyatlar İstanbul'da olursa 40 yaşında olurum, belki çocuğu falan alıp gideriz:) ya da İstanbuldan göç etmiş oluruz da olimpiyat için geliriz..zaman ne getirir ne götürür belli olmaz ama gelmez sandığın, gözünde büyüttüğün tarihlerin içinde yaşar olduk..2011..gerçek gibi gelmiyor bana..mesela hala 1998 falan dünmüş gibi..biri bahsedince hiç te yabancı, uzak değilim yani o zamanlara..abovvv, sonra bir hesaplıyorum ki 10 seneden fazla geçmiş üzerinden.."bir güne gelmez" dedikleri doğru gerçekten..

yeni işime başladım Pazartesi..iş değiştirmek bünyeye iyi gelmesinin yanında, bir ortamda yeni olmayı hiç sevmedim..Ki yapı olarak (bir cümleye "ki" ile başlanmaz sanırım, başladım hatta ortasındayım bile)  sonradan açılan bir tip oluğum için zamana ihtiyacım oluyor izninizle..yenisin ya, kimle ne konuşman gerektiğini bilemezsin, işler nasıl ilerliyor anlamazsın..sıkıntılı yani..neyse ilk hafta geçti ya biraz daha rahatlamış sayılırım..iş değişikliği ile birlikte sektör de değişti, şaşkın ördek durumlarım var..kendime gülümserken yakalıyorum zaman zaman kendimi..komik:)

Kahvem yanımda, maç sesleri kulağımda, perde aralığından giren güneş gözüme gözüme hedef alsa da keyfim gıcır..

Konudan konuya zıplama günü ilan ediyorum..Dün akşam TV'de kural ve kaidelerine dair kısa filmlerinden yola çıkarak aklıma düşen bir hadiseyi siz değerli okuyucularımla paylaşmak isterim..
"Avcılık" diye birşey var..Niye var? ya da Nasıl olabilir? Bir canlıyı öldürmek nasıl olur da bir eğlence, zevk eylemi haline gelir ve toplum tarafından kabul görebilir? Öldürsem öldürsem sivrisineği öldürebilirim, o da beni ısırmasın diye..Yani durup dururken bir canlının yaşadığı doğal ortama sızan insanların hayvanları öldürmesi eylemi nedir ya? Çirkinliğin daniskası...

Daniskalara devam..Çıralıyı Ormanspor'a sponsor oldu diye 10 seneliğine bir adama kiralamışlar..Bu yetkiyi nereden alıyorlar? Senin mi benim mi? Hiçkimsenin ve herkesin..O kadar zevksiz ve sonradan görme bir toplumuz ki, elimizdeki güzelliği de kendi pespayeliğimizle çirkinleştirme derdindeyiz..İşte tam da buna iyi bir örnek daha..Taksim - Asmalımescit..Son birkaç yıldır Taksim'in -Galatasaray ve meydan arasının- yürünemez ve rahatsız edici kalabalıkta olmasından ötürü, Tünel tarafında konuçlanan cafeleri ve dar sokakları ile yeni ve güzel bir yerleşim yeriydi Asmalımescit..Rahat ediyordunuz..Gerçi son zamanlarda bir istila durumu da vardı ne yalan söyliyim, piyasacı ekip yavaş yavaş sızmaya başlamıştı..
Ama geçen hafta gidip gördüğümüz dar sokaklardaki masaların kaldırılması ile terkedilmiş bir mahalleye dönmüş Asmalı..Birilerini bir nedenle gıdıklamış ve o çizgi üstü zevklerine uymamış olmalı..

Çıralı
Yazıyı güzel bitireyim..Görüşmeyeli yeğenim beni ziyarete geldi..Kendisi önümüzdeki hafta 1. yaşını kutlayacak..evet yanımdakiler ya da anlattığım kişiler için sıkıcı olabilir ama insanın kanından olması başka birşey sanırım..Bence dünya üzerindeki en tatlı, en akıllı bebeği kendisi:) En çok bakışlarını seviyorum, bir yerlerden çıkarak gibi oluyorum.."Ben senin halanım!" diyorum karşısına geçip, tatlı tatlı gülümsüyor..

Son olarak surf yapsam falan diyordum ya..Bu tutkuyla alakalı bir arkadaşımın blogu olduğu ortaya çıktı:)
Türkiye'de nasıl ve nerede surf yapılır? Meraklısına.. http://dalgasorfu.blogspot.com/ 

Hadi iyi Cuma ertesi günler size!

p.s: görüşmeyeli bir ilke imza atarak saçlarımı boyattım, pek iç açıcı bir hikaye değil kendileri..anafikir; boyamayın, boyatmayın...

10 Ağustos 2011 Çarşamba

bir ki bir ki..

en sonunda blogumu yazabileceğim bir işyerim oldu..kısıtlamalar ve yasaklamalardan rahat rahat takılamıyordum..
ohhh beeeeeeee

31 Temmuz 2011 Pazar

Lucky me..


Şanslıyım..söylemekten, nazardan, gözden korkmuyorum, söyledikçe daha da kalıcı olacağını biliyorum..Çok şanslıyım hem de..
Ne mutlu bana ki, beni üzecek tek bir ayrıntı yok hayatımda..Şişmana baktıkça içimi ısıtıyor gülümseyişi, dostlarımla iki lafın belini kırınca gülmekten yorgun düşüyorum..İstediğim herşeye bir şekilde sahip olabiliyorum..Sevemediğim bir sektördeydim ne zamandır, bu yaz o da değişiyor..
Tatil planlarımız bu sebepten alt üst olsa da, eve klima taktırınca sanırsın deniz kenarındayız:)
Bizi heyecanlandıran kararlar da alınca...daha ne olsun di mi..
Karma denen döngü, ektiğini biçersin atasözü..hep inandım..inanın..iyi olmaya çaba sarfedin, olamadığı zamanlar olsa da insanın, uğraşmak lazım..
Ulu manitu Leman'dan son tavsiye..tüm yatırımları evinizdeki dört duvar arası için yapın..dışarı çıkmak istemeyeceksiniz..
O zaman bu yaz akşamı bu ukalayı okuma nezaketinizden ötürü size BU güzel şarkıyı hediye ederken, buz gibi bir kadeh Rose doldurmak için mutfağa kadar gidiyorum...Görüşmek üzere..

24 Temmuz 2011 Pazar

Girl you'll be a woman soon..

Takip edilen dizinin sezon finali geldi çattı...ama beklenen sondu...şaşırtmadı di mi?
seyrettiğimiz şey bir de baktık ki gerçek bir hayat hikayesiymiş..biz de ekrana yapışan sivrisinekler..

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Kısmet

Makinanın kaderinde Bon Jovi'yi  çekmek de varmış...

3 Temmuz 2011 Pazar

sigara, cigara, cigarette..

Artist takımındansanız, fotoğrafta olmazsa olmaz şey, elde sigara kamera karşısında düşünceli takılacaksınız..
Blog sahibi arkadaş ta bunu farketmiş olacak ki, fikre özel fotoğrafları bloglamış..iyi fikir..
http://famouspeoplesmokingcigarettes.blogspot.com/

Alejandro, Alejandro, Alejandro!



Bir yazıyı ve fazlasını hakediyor..Hikayesi bende eskidir..21 gram'ın posteri için az dil dökmemiştim üniversitenin sinemasına..duvarımda bana arkadaşlık etti, sinema henüz samimi olmadığım arkadaşımdı o zamanlar..

Can acıtmayı, göz yaşartmayı sever.. Sinemada en sevdiğim şey olan domino etkili hikayelere bayılır..filmlerinin rengi hep aynı, sevdiği oyuncular belirlidir..

Alejandro González Iñárritu...Amores Perros ilk izlediğim filmiydi, yıl 2000..21 gram beni en etkileyeni..

İyi yönetmenin, hikayesi de, oyuncusu da, kurgusu da, etkisi de büyük oluyor..Inarritu da büyük bir yönetmen..
Bölünerek çoğal Alejandro..

14 Haziran 2011 Salı

surfing, dreaming...

hayatta kıskandığım çok şey var..ama çok kıskandığım tek tük şeyden biri de dalgalarla dansedebilmek..suyun gücünü iyi bilen biri olarak dalgaların arasında cirit atıp, bilek güreşi yapabilen gençlere şapka çıkarıyorum ve belki bir gün diyorum..olur mu olur..

12 Haziran 2011 Pazar

Pazar günü, günün ortası


31'imden gün alırken artık..evimde, kendi kanepemde..düşündüm de şöyle bir, neresinde olduğunu bilmediğim hayatımdan Pazar'lar seyretmek isterdim bugün..5'er dakikalık kısa filmlerden oluşan bir kolaj..hiç fena olmazdı..Kahvemi alır tek başıma uzanırdım..
6 yaşımda sokaktan eve gelmek istemeyen, 16 yaşımda ilk aşkın karın ağrısını çeken, 25 yaşımda şaşkın, hayatın nasıl seyredeceğine dair fikri olmayan, 30'unda evinde günün suyunu çıkaran..
Birinde olan birinde olamıyor.."eve gel" diye tutturan annem pencereden bağırmıyor bugün, kazanmam gereken bir üniversite sınavım, bitirmem gereken bir üniversite yok bugün..biliyorum bugün olan yarın olmayacak..bu da işin cilvesi, yemeğin içindeki fesleğen tadı, bazen acı biberi..
Bu Pazar gününden memnunum..iyi kötü yazı yazıyorum, çay demleyip kocamla karşılıklı içiyorum..ve yarın nasıl, diğer Pazarlar nasıl olacak bilemiyorum...
İyi Pazar'lar olsun, güzel hatıralar..

10 Haziran 2011 Cuma

Yeni tanıştık belki de..


Cuma akşamı Paris'te bir kafede şarapları yudumlamak vardı ya neyse..ben en iyisi tadımlık Kaş'ı anlatıyım..
öncelikle bu aralar hayatımın temposundan hiç memnun olmadığımı belirtir, artık klima almanın kaçınılmaz olduğu gerçeğini kabul ederek sözlerime başlamak isterim..
1 gün idari izinle şenlendik, soluğu Antalya'da aldık..bu olalı 2 hafta oldu ama ancak yazabiliyorum, zira döndüğümden beri tazı gibi koşturup hizmette sınır tanımıyorum..

İlk gün Olympos, heyecan dorukta, yılın ilk denizine girilecek..Yürürken başımıza tak tak birşeyler düşüyor..Fotoğrafta gördüğünüz dolu taneleri bize hoşgeldiniz diyor..pek hoşbulmadık diyecek oluyoruz ama bu bile eğlenceli, şaşkın şaşkın deniz kenarına gidiyoruz..bir süre yağan doluların dinmesini bekliyoruz.. Olympos'un enine boyuna kumsalı ile kara parçasına sıkışmış iki şaşkın, üşüyen tatilci olarak çok fazla sabredemiyoruz. Haydeeeee diyip denize koşuyoruz, yüzüyoruz yüzüyoruz..yüzler gülüveriyor..

Birçok yere olduğu gibi Olympos'a da ilk gidişim..dağların arasından ulaştığımız bu cennet parçasını oldukça pis ve bakımsız buldum..maalesef..Allah'ın bonkör eserlerinden biri daha insan elinde işkenceye maruz kalıyor..çamurlu bakımsız yolları, yol kenarı çöpleri yazık dedirtiyor.
Sabah erkenden Olympos'a bye bye diyip...
Kumlucada domates Demrede portakal sloganları ile bir koşu Noel babamızın evini de Demre'de hacı olacak Rus vatandaşlarla gezdikten sonra..Noel amca da işini bilen bir tontonmuş diyip, yola vurduk tekrar kendimizi..
ama sıradaki güzelimiz ne yalan söyliyim Olympos'u unutturdu..Kaş...
Olympos kendine has güzel dağınık bir gençse, Kaş 30'larında sanatsever bir ahududu..
Kaş yaşanır bir kara parçası.."yaşanır" kelimesinin hakkını veriyor..arkadaş tavsiyesinin rehberlik ettiği Kaş ajandamızı üşenmeyip sizinle de paylaşıyorum.
  • http://www.hotelperse.com.tr/ kalınır
  • Bahçe balıkta ahtapot yenir
  • Mavi bar'da biralar içilir
  • Gallery Anatolia'dan el boyaması birşeyler hatıralık alınır
  • Çarşıda gezinilir
  • Çekirdek çıtlanır
  • Kedi nüfusuna şaşırılır
  • Kaputaş'a bir koşu gidip gelinir, burası tek bir maddede geçilecek bir yer değil, vahşi bir güzel, yok böyle kum, yok böyle deniz rengi
  • Bir daha ne zaman geliriz hayalleri kurulur
  • Ah burada bir evimiz olaydı denilir
  • Kaş havası içe çekilir
ve o tatilin manzaraları..
Bir de otel odamızda asılı duran resimlerin sahibi Henri Matisse ile tanıştık..kısa tatilin karı diyip, arkamıza baka baka - kös kös döndük ..

DOLUCUKLAR - OLYMPOS

MATISSE

GALLERY ANATOLIA


12 Mayıs 2011 Perşembe

aşağılık kompleksi

Bir yanlış bulmayagörelim altın bulmuş gibi sevinip parlatabildiğimiz kadar parlatıyoruz. Herşeyin en iyisini en doğrusunu biz biliyoruz ya ondan..anamızın karnından bisküvilerle, marshmallow'larla, yulaf ezmeleriyle doğduğumuz için küçümsüyoruz tabi..kimsin lan sen, köydeki dayın bisküviye bisküvi diyor da püskivit diyenle dalga geçtiğini sanıp beni de burda taraf durumuna düşürüyorsun!

sende ışık görüyorum Emma..

11 Mayıs 2011 Çarşamba

aynaya burun dayamak geyiği

2 hafta bir iş için uğraştım, sonra bir Cuma akşamı saat 8'de yaptığım herşeyin yanlış olduğunu farkettim..bu saniyeden itibaren nerde yanlış yaptığımı bulmaya çalıştım..bulamadım..akşam 10 oldu..herşeyi ilk kez gören biri bir baktı ve bana neden yanlış yaptığımı söyleyiverdi..bu hikayeden ne çıkarmak lazım? bazen olayların, hayatın, bir topluluğun, bir ailenin..artık neyin içindeyseniz..göremiyorsunuz..o kadar yakınsınız ki farkedemiyorsunuz..çokkk uzaktan bakan biri şıp demeye söyleyiveriyor sizdeki sorunu..oluyor böyle şeyler..hem yakın hem uzak olabilmek..büyük kabiliyet, güzel marifet..uzaktan türkü çığırması kolay tabi..

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Günün kahvesi..

Günün kahvesi, seni niye seviyorum biliyor musun? %100 benim olan tek şeysin de ondan:) Herkes, herşey biraz da kendinin ama sen sadece benimsin..çözünürlüğü düşük fotoların buzlu görüntüsü, sevdim gitti!

28 Nisan 2011 Perşembe

tatil sen nerdesin yavrum ya?

hem kendimden hem olan bitenden sıkıldım, bütün gün yapılacaklar listesi senaryosu ile geçip dururken, tek istediğim, bilinçsizce Beatles kıvamında yatmaktan kıç ağrısı çekmek..