30 Kasım 2014 Pazar

Merhaba

Bugün Pazar
Bugün beni ilk kez güneşe çıkardılar.
Ve ömrümde ilk defa gökyüzünün
Bu kadar benden uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak
Kımıldamadan durdum.

Sonra saygıyla toprağa oturdum,,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara
Bu anda ne hürriyet, ne kavga, ne karım.
Toprak, güneş ve ben
Bahtiyarım...

Uzun zaman oldu..yağmurlu bir Pazar akşamından merhaba.
Görüşmeyeli bitki çaylarına dadandım, yasemin çayım yanımda tekrar geri geldim.
Görüşmeyeli birkaç pencere kapattım, yenilerini açmak nasip olmadı.
Bir insan büyütmenin zorluğu üzerime çöktü, koşmaya devam ettim, yorulduğumu hissetmeden..
ne zaman ki sendelemeye başladım, dur biraz dinlen dedim, kalp atışlarını dinle, sakin ol...
Sen durmazsan kimse seni durduramıyor, yapma dedim.
Şimdi bu sözleri dinliyorum, iyi geliyor.

İlk kez güneşe çıkmak gibi, kafayı kaldırmadan, gökyüzünü fark etmeden geçti çoğu gün..
Oğlum mavi rengi öğrendiğinden sen de artık hatırla dedim..
Boş tasaları ilk durakta bırak, yazık sana dedim.
Herşey de iyi olmayıversin,
Bak yaz mesela, saçmalamının sınırları olmadığı bloguna yaz mesela..
Yaz, oku, dinle, hal hatır sor, merhaba de, merhaba de...





13 Mayıs 2014 Salı

bir anneler günü geçti..

Annesini kaybedenlerin, evladını yitirenlerin, evlat sahibi olamayanların üzerinden..
Hissetmekle ilgili herşey için ruha çeviririm yüzümü, kaybedilenler ya da asla olamayanlar belki oradadır..sabır sabır sabır..şırınga edip beklemek lazım, ne de olsa bu film bitecek, belki o zaman sıcak bir güneş gözlerimizi açtırmaz, kocaman gülümseme bizi ele geçirir..
sımsıkı sarılıyorum şu an ne hissetiklerini tahmin dahi edemediğim tüm güzel insanlara..

24 Mart 2014 Pazartesi

Bazı an

Bazen bir kuşa takıyorum gözlerimi gökyüzünde.
öyle hızlı ve o kadar yavaş ki...ki'ler düğüm oluyor, aç açabilirsen.
Serde şairlik te yok, kaç kaçabilirsen..

5 Ocak 2014 Pazar

London London, nerede kaldın?


dün döndük, Londra'dan..Kurban bayramı, erken alınmış biletler ve çuf çuf.
6 gündüz, 5 gece, serin bir Ekim haftası ve ilk kez bir yeri görmenin verdiği heyecan..sıcak içilen kahveler, metro, şehir, otobüs haritaları, dümdüz, kocaman bir şehir, Londra..

düşünüyorum şimdi belki de kaç çocuk hayatında sincap görmedi, sincap en sevimlilerinden bence hayvanların, İngiliz bebeleri pek şanslı, parklarda sincaplar cirit atıyor, elinizden besleniyor. Gavur diyoruz ya, zaman zaman sıkıntı verse de yabancılar, hep disiplinliler..Avrupa'da nereye gitsek, şehirler hem korunmuş hem de bir çizerin elinden çıkmış kadar düzgün..sonra diyorum ama bizim kahvaltı hiçbir yerde yok yani hem öyle hem böyle..

aklımda Soho kaldı, Chinatown kaldı, yemyeşil parklar kaldı
...iş çıkışı kalabalıkların birlikte pub'larda stres atması kaldı. Takım elbiseleri üzerinde işten çıkmış gülümseyen insanlar, barlardan sokağa taşmışlar.

yazıyı yazalı neredeyse iki ay olmuş, yayınlamak bugüneymiş. Bizim gibi Londra'ya gidip Big Ben'i, London Eye'ı görmeden gelen turist var mıdır bilmem:) gezmekten anladığımız hep ara sokaklar.. iyi yemek, iyi dükkanlar hep dar sokaklarda değil mi?

aklımda kaldın, gri boğazlı sıcak tutan bir kazaksın Londra..görüşeceğiz tekrar..