28 Ocak 2012 Cumartesi

günümün içemediğim kahvesi

İnsanın blogunun olmasının bende uyandırdığı his şudur; hep açabileceğiniz bir pencereniz var temiz hava için..blogda da ne kadar özgür olduğunuz/olabildiğiniz önemli tabi. burası benim felsefesi güdülmeli, benim evim, benim odam istediğim lafı ederim, istediğim salaklığı yaparım, ukalalıkta sınır tanımayabilirim. zaten işin güzelliği de burada..

bana "günün kahvesi"nin hissettirdiği şey, havasız odalarda temiz havalara açılan geniş bir pencere hissidir..
3 yaşına çok az kalmışken, seviyorum seni bebeğim benim..

24 Ocak 2012 Salı

özet



Uzun zaman oldu. En son Berlin dönüşü birşeyler karalamışım. 2, 5 ay olmuş.Kış uykusu bir nevi..vaktimin yarısını uykuda geçiriyorum yalan değil. 9’da bayılıyorum, sabahları da cin gibi açılıyor gözlerim.

İstanbul koşturmacası devam, karanlıkta çıkıp karanlıkta dönüyorum. Bu zinciri kırabilenlerin hikayelerini gözlerim parlayarak okuyorum. Bir örneği de aşağıda namı diğer İpek hamının çifliği http://www.ipekhanim.com/ipek_hanim_ciftligi/ciftlige_giris.html , Pınar Kaftancıoğlu.
Pınar Kaftancıoğlu İstanbul’daki koşturmacadan bir çırpıda kaçıp Ege’ye yerleşiyor ve çiftiğinin başına geçiyor. Kendi domatesimi kendim üreteceğim hayali İstanbul’un plazalarında sık sık çınlasa da yapabilen insan bulmak epey güç. Pınar hanım’ın Ayşe Arman ile yaptığı röportajdan birkaç cümle yazıyorum buraya, bütün olayı özetliyor bence.
“Sabah kahvaltılarını bir plazanın cafesinde değil, sürekli bana gülümsedikleri halde, en ufak açığımı yakaladıklarında, yerime geçmek için kullanacak insanlarla değil, hakikaten içten, sıcacık gülen Ganimet Teyze’yle falan yapıyorum.”
Sitesini inceleyip dilerseniz çiftliğinden tazecik pek bir övgü ile bahsedilen her türlü sebzeyi, meyveyi, yumurtayı, ekmeği ve daha neleri neleri 24 saat içerisinde kapınızda bulabiliyorsunuz.
Görüşmeyeli İstanbul’a kar yağdı, pek eğlenceli değildi, 5 saatte 3 vasıyatla işten eve dönebildim. Çocukluğumda beni sevinçten zıplatan kar artık yolda zor yürütüyor.
Sonra yılbaşı oldu, 2012 geldi, uğurlu rakamım olan 2 ile bitmesinden heyecanla beklendi, beklendiğine değecek, gelişiyle hissettirdi.
Bir zamanlar anadolu’danı n oscar adaylığına kalamamasına üzüldük, Brad Pitt’in the tree of life’ı ile sarsıldık.
Soğuk havalarda yapılabilecek en güzel şey olan evde pineklemenin dibine vurduk.
Üşenmeyip Nazım Hikmet Jackson’la Ankara yollarına düştük, güzel Zeynep’in tatlı oğlunu kokladık.
Şişmanla bakışıp gülüştük, sebepsizce..belki de büyük bir sebepten, heyecandan, sevinçten..
günler günlerin peşinden koşup bir türlü yakalayamıyorken bugün tanıştığım Terry O’neill'in iki nadide fotoğrafıyla huzurlarınızdan ayrılıyorum..