30 Temmuz 2009 Perşembe

Geri sayım başladı.15,14,13..

Düşündüm de belki de hayatımda bugünlerimi yaşayacağım ikinci bir zaman dilimi olmayacak.(umarım olmaz.)
Bekarlığa vedama 2 haftacık kaldı.Bütün bu koşuşturmaca, hazırlık, teferruat, alışveriş, stres, aslında hepsi çok güzeldi.Hala bitmiş sayılmaz ama insan kaç kere yaşar ki bu zamanları?

Bunun yanında blogla pek ilgilenemiyorum, her işim bittiğinde sıcak sıcak evde pineklerken daha fazla şey anlatabilirim diye düşünüyorum.
Nikah için Çarşamba Giresun'a gidiyoruz, kocaman EVET'lerimizi söylemek için.Sonrasında da İstanbulda göbek atacağız.

Umarım herşey güzel geçer..Haydi eller havaya..laylaylaylayyyy

20 Temmuz 2009 Pazartesi

9 Temmuz 2009 Perşembe

ilk ve son muydu?


Geçtiğimiz ay bir cuma iş çıkışıydı onunla tanışmamız.Tünel tarafında ne yapsak ne yapsak diye gezinirken paşabahçenin karşısındaki dik yokuştan indiğimizde, meşhur Doğan apartmanının karşında karşımıza çıkıverdi.Şişman duymuş daha önceden, ben biliyorum burayı hadi girip oturalım dedi.Son dekorasyon numarası burada da uygulanmış yani her masa ve sandalye farklı telden çalıyordu, girişte sizi küçük alışverişlik şeyler karşıyor, küçük oyuncaklardan(fotoğraftakiler gibi), kaselere vs vs.Farketmeden 3-4 saat oturuverdik, canlı müzik başlamak üzereydi ki vapura yetişmek için istemeye istemeye kalktık.Güleryüzlü bir sahibesi ve garsonu vardı Mavra'nın.Sıcacık fırından yeni çıkmış portakallı limonlu kekinin tadı ağzımızda kaldı.Bir de fikirlerinize değer veren güler yüzlü garson kız 'ekşi mi? tatlı mı? beğendiniz mi?' soruları sordu her tattığımız şey için.
Şimdi gelgelelim niye herşeyi -di'li geçmiş zamanda anlattığıma, dün gelen bir maille Mavra'nın kapandığını öğrendim.Aslında kapandığı değil kapatıldığını..Neden niye bilmiyorum..Ama en kısa sürede tekrar o kekten yemek istiyorum, ilk ve son olmasın dilerim mavra'yla tanışmamız.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

acil çıkış kapısı


ne büyük lüks kaçacak bir deliğinizin olabilmesi;
şehirden uzak, yeşillikler arasında sessiz sakin bir köşeniz olmalı mutlaka..şartlar henüz izin vermese de ilk hedefimiz bu bizim.
Şile Kızılcaköy'e gittik son iki haftasonu.Henüz keşfedilmemiş küçük bir köy, köy kahvesinin önünde pinekleyen amcaları ve birkaç bakkalıyla sessiz sedasız bir yer..
Gidiş o kadar olmasa da dönüşte hala İstanbulda olduğunuzu trafik yüzünüze vuruyor fakat geçirdiğiniz birkaç saat değer arabanın içinde bunalmaya.
Günlük hayat o kadar da saçma uğraşlarla geçiyor ki; kendinize yapabileceğiniz en büyük kıyak tertemiz bir nefes alabilmek aslında.Yediğiniz içtiğiniz herşey taptaze, kendi renkleri ve tatlarıyla..
Bol bol gezmeli ve temiz nefesler alabilmeli, -meli, -malı:)
hadi hayırlı gezmeler:)