29 Temmuz 2010 Perşembe

Missoni, Margherita ve ben..

Sanmayın ki içecek tarifi vereceğim, kaç yıldır bilmem, dilimde hep "çok param olsa" sadece Missoni giyerim diye iddialı bir laf var...Renkleri ve sadeliği ile beni can evimden vuruyor kıyafetleri. Bu ne zaman başladı biliyor musunuz, moda dergilerini almaya bayılırım eskiden beri, evet 5 dakikada bitiverirler, bir yemeği hemen yiyip bitirmek gibi, pişmanlık uyandırdıkları da görülür ama ben seviyorum, hala da alıyorum! hatta geçen gün kendime 1 yıllık Vogue aboneliği de hediye ettim ki değmeyin keyfime. neyse efendim, dergilerde birşey beğeniyorum mesela yıllardır, bir değil iki değil, ne görsem Missoni çıkıyor..yani deneme yanılmama yoluyla sevdim kendilerini..markanın veliahtı yine sadeliği ve stil sahibi olmasıyla gözüme giren Margherita'yı da blogumu şereflendirmesi için bu sıcak yaz gecesi davet ettim, sağolsun giyinip kuşanıp teşrif etti..

Güzel giyinmek, bir olayınızın olması, yani tarz mıdır stil midir
artık o neyse, akıl istiyor..

25 Temmuz 2010 Pazar

evin diğer canlıları

Bitkilerin her yaptığının bir anlamı varmış, ruh halleri..insanlar, hayvanlar gibi.
Çiçek açması, yapraklarını açıp kapaması, her hareket aslında bir savunma ya da yakınlaşma hareketiymiş.

Örneğin, tohumlarını yiyecek bir kuşu farkedebilir ve sadece o kuşa özel yapraklarını kapatıp korumaya geçebilirmiş..aynı şekilde sineklerin katili bile olabiliyorlarmış, içlerindeki sıvıyla boğup öldürebilirmiş..mış, mış bilgiler bu şekilde uzayıp gidiyor..
ben size benim minik bahçemden söz edicem, bilemesem de benimkilerden kim ne demeye çalışıyor, ben onlara bayılıyorum..eskiden anlamsız gelirdi, evde çiçek meselesi, anneme olayın anlamsızlığını söyler dururdum...ne salakmışım..
o kadar güzel birşey ki onları yetiştirmek, çiçeklerinin açıp solduğunu, günden güne büyüdüklerini görmek.
bir de düşünün kocaman bir bahçeniz olduğunu, ağaçlarınızın olduğunu, büyüyüp meyve verdiklerini..simple is the best! basit görünen şeyler aslında en mükemmelleri, her zaman..

Şimdi de her gördüğüm bitkiyi almak istiyorum, benim olsun, ben bakıyım ona istiyorum..

Şimdilik elimdekilere konsantre olmalıyım, ki evin ilk çiçeği çok uzun yaşamadı:( acemelik dönemime denk geldi zavallı..ama şimdi bu arkadaşlara daha profesyonel bir bakım uyguluyorum, su verip hoşbeş ediyorum:)

Kendini birşey sanan sadece ben değilim, kaktüsüm de kendini ağaç sanıyor:)

22 Temmuz 2010 Perşembe

........

güzel şey eski bir dostun sesini duymak, yeni dostu sohbete beklemek..
Zaman içinde şartlar da, siz de değişseniz bazı insanlar telefonun ucunda her daim aynılar..

neyse efendim, bir süredir ortalıklarda yokum çünkü; yeni iş yerimde blogger'e erişim YASAK! bu da beni kısıtlıyor tahmin edersiniz ki; bi nedeni de tembelliğe esirim bu aralar..örnek vermek gerekirse, bir kağıt parçasını çöpe atmak için yerimdem kalktığımda yarı yolda üşenip başka bir şeyin üzerine koyuveriyorum..eşyalar da beni rahat bıraksın istiyorum mümkünse..peki neden böyleyim? öncelikle akciğer filmimin de tanıklık ettiği gibi bronşitim, cumartesi havuz başında kırolar gibi güneş altında kaldığımdan iki gün acılar içinde hareketsiz kaldım, sıcak beni bunaltıyor, yeni bir işe ve insanlara adapte olabilmek beni geriyor vs vs vs dengesiz ruh hallerine alışık olan ben, bu halimi de önemsemiyorum, ciddiye almıyorum, nasıl olsa haftaya farklı hissedeceksin diyerek, geçiştiriveriyorum.

ne yapayım, ben böyleyimmmm, dırıdırıdırıdımmmmmm

18 Temmuz 2010 Pazar

K

Yalnız günlerimde arkadaşımdı..dün bir benzinlikte bana göz kırpınca yüzüm güldü ve hemen alıverdim..bir çırpıda okuyup bitirdim bile..

Çok başarılı bir dergi, “K”, Alkım Yayınlarından haftalık çıkıyor, kitaplarından, öykülerinden tanıdığımız yazarların gerçek hayatlarına dair yazılar yer alıyor içinde..sayfa düzeni, şekli şemali de 10 numara..daha kalın olsa daha iyi olurdu, zira bir haftaya kalmadan bir günde bitiveriyor.
Benim en sevdiğim tür biyografiler, bu dergi de küçük atıştırmalıklar gibi, yazarların hayatlarına dair..

Kendini hatırlatması iyi oldu, Kafka, Tolstoy, Bukowski, Fiztgerald’la bir haftasonu geçirmiş oldum..

Çelebi Restaurant


Dediğim gibi 4 yıllık işimden bu hafta istifa ettim, İstanbul'a geldim geleli vaktimin çoğunu geçirdiğim Fındıklı - Kabataş mahallem gibi oldu..cidden öyle; kahve içtiğim, yemek yediğim, fotoğraf bastırdığım, bakkalı çakkalı, esnafı beni tanır oldu...bi nevi bütün bunlara veda etmiş oldum..her öğlen yemeğini yediğim, 'Çelebi 12' parolasını bize benimseten süper lokantam..Esnaf lokantalarının piri, asabi garsonların yuvası..Garson dediğime bakmayın 50 yıllık çalışanları Çelebinin..fazla yüz vermezler, ama pamuk gibidir hepsi..

Vedat Milor'u çağırın yoksa gözüm arkada gidecek dediysem de 'o bizim ambiyansa sıfır' verir deyip beni dinlemediler..
Madem öyle ben de sizin fotoğraflarınızı çekip yazı yazıcam dedim, keyfin bilir dediler..Çelebi'de 3 kuşak beraber çalışıyorlar..Sebzeleri ve yağları kaliteli olunca kusursuz aşçılarımıza da pek bir iş kalmıyor diyorlar..
Bizim en eğlendiğimiz kısım kasa önü para ödeme anlarıydı, 'az ondan az bundan' diye yıllarca çıldırttık kendilerini..'oooooo 6 lira mı çok diyorsun' diye hergün takıldık..sağolsunlar hep gülüp geçtiler bize..
Son gün, bu cuma saat 11 gibi uğradım yanlarına,
son kez 'az' mercimek çorbalarını içtim..sohbet ettik, vedalaştık..

Haklarını helal etsinler, yıllarca karnımızı doyurmakla kalmayıp nazımızı çektiler..Yolunuz Fındıklı'ya düşecek olursa - sadece öğle yemeği veriyorlar- mutlaka Çelebi'de karnınızı doyurun..

Bakalım yeni mekanlarım nereler olacak Pazartesi itibariyle? ama Çelebi'nin tadı hep başka olacak damağımda...

13 Temmuz 2010 Salı

Second date

Kendileriyle ikinci buluşmamız olacak. 2000 yılında başlayan tanışıklığımız 2010 yılında yüzyüze ikinci kez gelmemiz ile devam edecek.
Massive Attack konserinin ilki Park Ormandaydı ve o yaz şişmanla bi dolu konser ve festival gezintilerimizin en güzeliydi..cidden enfesti...resimde gördüğünüz dijital sahneleri ile kendilerine hayran bırakmışlardı..görüşmeyeli yeni bir albüm çıkardılar..
Heligoland albümün adı.."saturday come slow" "girl i love you" "atlas air" benim en sevdiklerim..
Lenny Kravitz boğaza sıfır olan Kuruçeşme arenada, boğaza bakıp "ne güzel nehir" demişti..Massive Attack üyelerinin Lenny'den daha bilinçli olacaklarına eminim. Türkiye'yi sevdikleri her yıl gelmelerinden de belli aslında..

Ha bu arada, dün istifamı verdim..nereye nasıl gidiliyor olursa olsun, eyvallah demek harika..

5 Temmuz 2010 Pazartesi

benim bir ablam var!! yuppiiiii

ben yaptım oldu, benim bir ablam var artık, kendisinin bile haberi olmayabilir ama hep istediğim şey oldu, bir ablam oldu!!
ve bugün o doğdu! yanında da iki bonusu var! daha ne isterim ki:)
cücelerini de seni de çok seviyorum...

people i love - part 3

Matt - Casey
Casey'i Matt'ten daha çok seviyorum..yoksa tam tersimiydi?

Suç kimin?

Kongo'da tanker devriliyor, fakir halk kovalarla benzin alabilmek için tankerin başına toplanıyor, o sırada biri sigara yakıyor ve 60'ından fazlası çocuk olan 235 kişi yanarak can veriyor.

Suç kimin? Tankeri devirenin mi, başına üşüşen parasız insanların mı, sigarayı yakanın mı? Suç orada doğmuş olmak..Dünyanın neresinde doğduğunuz hala kader çizginizi belirliyor ne yazık..

Haftasonu 6 billion others'ı seyrettim..ben de olsam böyle birşey yapmak isterim dedirtti..bam telime uygun bir şey yapmış, ünlü Fransız fotoğrafçı Yann Arthus - Bertrand..

Dünyanın farklı yerlerinden insanlara aynı soruları soruyorsunuz; hayaliniz, din, mutluluk,aşk gibi..
Kongo'ya benzer bir fakir ülke insanının Tanrı ve inanç ile ilgili soruya cevabı aslında güzel, kısa bir özet.."İnanmak istiyoruz, gerçekten istiyoruz fakat bu koşullarda Tanrı'nın bizi gördüğünden emin olamıyoruz."