28 Kasım 2009 Cumartesi

Melek sesli şarkıcılar..



Herşeyin bir kişide olamadığına iki süper örnek..




Benim favori seslerim; Jeff Buckley ve Thom Yorke..Jeff Buckley'in muhteşem sesi ve güzel yüzünün yanında maalesef 31 yaşında girdiği Mississippi nehrinden aramıza dönememiştir.




Thom Yorke'a gelirsek, sesinin aksi istikametinde bir güzelliğe sahip olduğu aşikar..
Bu arada Deniz Seki'yi de severim..onun da başına gelenler malumunuz:)


Sorarım sizlere tüm bunlar ilahi adalet değil de nedir a dostlar:)

tebdil-i mekanda ferahlık vardır


plusone parti dizisinden yeni haberler var..

değişim her zaman iyidir..gün ve mekan değişikliği ile dırıdıdımmmmm işte gıcır gıcır sıfır kilometre partiler...
Plusone +1 partileri artık Çarşambaları, The Hall'de..


27 Kasım 2009 Cuma

çocukluk..




bana çocukluğumu hatırlatan herşeyi seviyorum, bayramlar da çocukluğumda yılın en önemli günlerinden olduğundan bugün keyfim yerindeydi..artık annem, babam ve abimden uzaktayım..3 farklı şehirdeyiz, zamanla herşey şekil değiştiriyor.önlenemez ,iyi mi kötü mü belli olmayan bir değişim bu..


Dün gece rüyamda kendimi 8-9 yaşlarımda görmüş olmamın da bu ruh halime etkisi var..Rüyamda kedi boyutlarında bir aslan yavrum vardı..tüm gece ona süt aramakla geçti:)


Yorgun argın uyandığım güneşli bayram sabahı, şişmanla elele gayet güzel geçti:)




20 Kasım 2009 Cuma

Look at my face Charlie Brown and look at your face!!

Lucy ve Charlie Brown ikilisi ile ilgili tez yazılabilir bence. Bu iki karakterin ayrı ayrı analizleri ve karşılıklı ilişkileri üzerine..
Benim favorim asıl adı Lucille van Pelt olan nam-ı diğer Lucy..ilham kaynağım..rol modelim:) Tatlı psikopat Lucy, Charlie’yi hezeyandan hezeyana sürüklüyor her seferinde. Ama ben onun en çok Charlie’nin boynu bükükten söylediği şarkılarına bayılıyorum..(Hamdidam dam hamdidam dam..) Sakin ve vakur duruşu ile kalbimde baş köşeye oturmuş durumda. Bir taraftan psikiyatride ‘dehalar’ yaratırken bir taraftan da Schroeder’e -unrequited infatuation- karşılıksız delicesine aşık olma diye tanımlanacak şekilde aşık Lucy..Karşılıksız aşkının etkisiyle olacak ki tüm acısını Charlie’den çıkarıyor.Ve Charlie Brown...Şöyle tanımlanıyor; Charlie Brown: main character; 8 and a half years old; Charlie Brown is the manager of his Little League baseball team as well as its pitcher; he is a loveable loser, full of determination and hope, but who is ultimately dominated by his insecurities and a "permanent case of bad luck", and often taken advantage of by his peers.Tanımlamalara bakar mısınız; loveable loser - permanent case of bad luck ..aslında bu tanımlamar tam da onu anlatıyor.Futbol topuna vurmayı bir türlü beceremeyen (Schulz sağolsun.) her işi ters giden, bahtsız sevimli karakter.Takipçilerinin Schulz’a, siz hayattayken bari birkerecik topa vurabilsin serzenişlerini dinlememiş ve aynı zamanda Lucy’i de çizdiğini tekrar hatırlatıvermiştir.Vasiyeti olan öldükten sonra kimsenin Snoopy’i çizmemesi üzerine gelmiş geçmiş en iyi çizgi film kahramanları da öksüz kalmıştır:(
Benim favori bölümümü de tavsiye edip bu bahsi kapatıyorum. ‘Lucy analyzes Charlie Brown’, kıyıdan köşeden youtube’a girip seyredebilirsiniz.

Hamdidam dam hamdidam dammm

18 Kasım 2009 Çarşamba

LET'S GET MORE VOTES FOR EARTH

kendi çapımda sessiz bir aktivistim..rüyalarımda bile tanımadığım insanlara azar çekiyorum, aman sizin başınıza gelse, falan filan diye..
Üye olduğum ve küçük tıklarla manevi katkı sağlayadığım iki adresi sizlerle paylaşmak isterim.Kendi kendinize 'ne olacak bu dünyanın hali' demekten sıkıldıysanız belki bir iki küçük hareket sizi iyi hissettirebilir.

Geçen sene Earthhour (WWF destekli bir proje) etkinliğinde ışıklar tüketimi protesto için 1 saat kapandı.Bu sene de az önce gelen mailde dünya için imza isteniyor.İmzalar 7-18 Aralık'ta Kopanhag'ta yapılacak olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansında dünya liderleriyle (o da ne demekse, benim dünyamın lideri benim) paylaşılacakmış.Duyarlılıktan ödün vermeyenler için..

http://www.earthhour.org/

http://www.350.org/

16 Kasım 2009 Pazartesi

Derin kocaman bir nefes

İnsanın doğduğu yer ne kadar uzak olursa olsun her zaman yakın geliyor insana.Giresun bize 4 gün kıyak geçti, madem kalkıp gelmişsiniz güneşimi, güzelliğimi esirgemeyeyim dedi.Sağolsun.



Mendirek



Bizi takip edip Giresun'a gelen bir İstanbul B.B bankı..





Şişman ilk kez dağlara 2000 metreye çıktı.Oksijenden boğazı kaşınmış öyle dedi.Annem ve babamla kucaklaştık, derin temiz nefesler aldık, 9-6 arası meğer ne çok şey yapılabilirmiş birkez daha farkettik, vah bize dedik ama hemen unutup Giresun'a İstanbul karıştırmadık..




Sahilde takılan bir yavru..

Akla gelmeyen nedenler..

Bir aynanın karşısına geçip burnumun dikine yürümek istiyorum.içeri doğru, bir yabancı gibi boş gözlerle bakınmak..

Gördüklerime şaşırmak, nedenler bulmak, hafifçe gülümsemek istiyorum.Depresif bir insan değilimdir ama kimi zamanlar nedensiz mutsuzlaşıyorum, biraz da şımarıklık galiba. Mutluluğun hazımsızlığı ile kolkola gelen açgözlü kurt muyum neyim?

Madem öyle mutluluk nedenleri sıralamalıyım;

• Havalar soğumasına rağmen kombiyi açtığımızda evimiz hemen sıcacık oluveriyor.
• Kaztüyü uzun bir manto aldım, kapşonunu kapatınca nerdeyse gözlerim kapanacak.Sıcacık bir astronot gibi gezineceğim bu kış.
• Yepyeni gıcır gıcır kitaplarım var.
• Bembeyaz banyo dolabımız bu Perşembe kapımızı çalacak.
• Annemin turşuları bir harika.
• Şişmanın güleryüzü hep yanımda.

Yüzüm gülümseyerek yazımı bitiriyorum.

4 Kasım 2009 Çarşamba

3 Kasım 1995

Dünün tarihinin 3 Kasım olduğunu mesai servisinde telefonuma bakarken farkettim..köprüden geçiyorduk ve bu tarihin benim için bir zamanlar heyecan verici bir anısı olduğunu hatırladım.
Gözümde altın saçlı mahçup bir çocuk belirdi, çocukluk aşkım ve maalesef şu an aramızda olmayan kibar bir çocuk.
Yıl 1995..ilk ve son konuşmamızı yaptığımız gün 3 Kasım 1995'ti..ve düşündüm 14 sene geçmiş..14 koca yıl..onu alıp güzel yerlere götürmüş, beni de yağmurlu ve hüzünlü bir boğaz manzarası ve eski bir dosta..

Islak İstanbul..

Bu aralar başımın üzerine kurulmuş tombiş gri bir bulutla arkadaş olduk beraber takılıyoruz gün boyunca...çizgi filmlerde insanın peşini bırakmayan cinsten..yalan da değil aslında ne zaman dışarı çıksam somut olarak ta yağmur peşimde.
İstanbul sıkıcı bu aralar, hele geçen sabah boğazdan Üsküdar'a şöyle bir baktım da sanki binalar 'amannnn ne olacaksa olsun' der gibi omuzomuza vermiş duruyorlardı..
Değişim ne kadar önemli hayatımızda, çok büyük şeyler olmasına da gerek yok aslında, bir iki günlük kısa geziler, kırmızı oje sürmek, farklı bir yerde yemek, eski bir dostla mesajlaşmak gibi.Tabi köklü bir değişiklik yapabiliyorsanız da ne ala..çok yakın bir arkadaşım, istifasını verip soluğu İngiltere'de aldı.Heyecan verici..her sabah sokaklarda gördüğüm tanımadığım insanlar bile aynı..bu da demek ki aslında hayatın akışı içerisinde farklı olması gereken durumlar bile zamanla aynılaşıyor.veeee bu kadar negatif olmaya gerek yok, biz de ne yaptık birkaç günlüğüne kaçalım dedik..aniden biletlerimizi ve izinlerimizi alıp annemleri görmeye ve onlarla sisli dağlara çıkmaya karar verdik.Karadeniz yaylarında birgün geçirmeyi ve annemle kahvelerimizi yudumlarken dedikodu yapmayı planlıyorum..Bol bol da fotoğraf çekeceğim..tabi sizlerle de paylaşacağım:)