2 Eylül 2013 Pazartesi

bir eylülü iki eylüle bağlayan gece

 
 
bugün sonbaharın ilk günüydü, hem güneşli hem rüzgarlıydı. İstanbuldaydım. Eski mekanıma gittim, Kabataş Fındıklı'ya. İstanbul'a geldiğimde ilk çalıştığım yer orda olduğu için aramızda duygusal bir ben seni bilirim sen beni bağı var. Çok severim Fındıklı'yı, 2 liraya sahilde içtiğiniz çayın tadı en düdüklendiğiniz mekanlarda bile yoktur, gerçi öyle yerlerde hiç bir şeyin tadı yok ya neyse..

Oğlumla denize baktık, boğaz rüzgarı ipek saçlarını uçuşturdu, aldırmadım..Sonra her türlü insandan olma menemen kıvamındaki Beşiktaş çarşıda turladık. İlla kokoreç yedik. Ve ılık İstanbulumun sonbaharın ilk gününe yaraşır akşamüstüsünde eve yönlendik.

Sonbahar sanma ki senden bir beklentim yok, beni utandırma, hemen havaları soğutma, araları açma..

Dünya gerizekalıca hala savaş konuşurken bugünlerde, çok sıkılıyorum, içim sıkılamadan aklımdan atıyorum kendini akıllı sanan aptalların oyunlarını, sözlerini. rahat bırakın, fazla konuşmayın, 2013'ün sonbaharında rahat verin.

Bütün cahilliğimle size iki yeni tanıştığım fotoğrafçıyı takdim ediyorum;
ilki çocuk gelinleri fotoğraflayan Stephanie Sinclair, diğeri rahatsız edici fotoğraflar diye bahsedilen şeyler çekmiş olan ama benim pek sevdiğim Diane Arbus namı diğer "freak photographer", iki şahane kadın..tadımlık fotoğrafları da yukarıda..görüşürüz